28 Ekim 2007



KADIN GİBİ DÜŞÜNMEK

Birkaç haftadır kafamı kurcalıyor bu düşünce… Kadın gibi düşünüyorum ya da arsız bir küçük kız kadar şımarığım…

Bir yandan efeminen davranış sergileyen hemcinslerimi çok ağır bir şekilde “öyle değil böyle davranmalılar, yok efendim erkekseler eğer erkek gibi davranmalılar vs vs vs.” diye eleştirirken bir anda ikiyüzlülüğümün farkına vardım ve yüzüm kıpkırmızı oldu… Çünkü anladım ki kendime karşı yeterince dürüst değilim…

Tüm olaylar karşısında verdiğim anlık tepkiler, duygusal ve ani iniş çıkışlarım, bayan arkadaşlarla girdiğim ağız kavgaları, diyaloglar tamamen kadına özgü davranışlar kapsamına giren nitelikte davranışlardı… İlişkideki tutumum, rahatsızlıklarım, çemkirmelerim bunların hepsini düşününce aşırı derecede rahatsız oldum…

Bundan sonraki gücümü erkek gibi hareket ederek, erkek gibi düşünerek erkek görüntüm altındaki naifliği, kırılganlığı yok etmek için kullanacağım… Çok fazla ezildiğimi fark ettim olaylar karşısında kibar çıt kırıldım davranmaya çalışırken…

Bir erkek, ne olursa olsun erkek gibi düşünmelidir, daha farklı değil… Her ne kadar beraber olduğu insan aynı erkek bedenine sahip olsa da… Ve hiçbir zaman iki erkeğin ilişkisinde bir taraf daha fazla olmamalı… Güç dengeleri eşitlenmeli… Bunun farkına vardım kendimi dinlediğim süre içerisinde… NaKHaR

20 Ekim 2007


REYTİNG

Eğer hoş yazıyorsanız, yazdıklarınızın boş olmasının fazlaca bir önemi yok artık. Çünkü reyting devrindeyiz ve insanlar puanı hoş yazana veriyorlar. Bu, bizim okumama, hatta sanki fazla düşünmeme eğilimimizle birleşince ortaya hiç de hoş olmayan bir sonuç çıkıyor… “Bir şey hakkında kanaat getirmek için eskiden en önemli kaynak kitaplar ve dergiler iken, şimdi ön plana köşe yazarlığı ve TV’de konuşmak geçti ve buralarda da reyting yani hoş yazma ve konuşma önemli.”

Kanaat işi artık kitaplarla dergilerle değil, basın yoluyla yapılıyor; basın da reyting yapanı öne çıkarıyor. Reyting yapmak içinse hoş yazıp konuşmanız yeterli, boş olmuş olmamış çok önemli değil. Ne de olsa doluluk kriteri giderek zorlaşıyor.

Bir de yakın geçmişte karşılaştığım bir anket sorusu ve yanıtlar aynen şöyle;

Sizce TV’deki en iyi magazin programı hangisi?


1- Kanal D Ana Haber %25,3
2- Pazar Keyfi %20,6
3- Özel Hat %18,1
4- ATV Ana Haber %17,8
5- Show Ana Haber %12,0
6- Televole % 2,8
7- Star Ana Haber % 2,5
Ahmet Çakmak ve Nevzat Çalışkanın yazılarından derleme

14 Ekim 2007

DÖRT İKİLİK İNSAN
Hayatımın hiçbir alanında dört dörtlük insan olamadım... Dört dörtlük biri olmaya çalışmadım, olmak istemedim açıkçası… Çoğu insan gibi ortalarda yaşadım hayatımın şimdiye kadar olan kısmını…
Bulunduğum tiyatro oyununda iki üç yan karakteri birden canlandırdım, çok da başarılı olduğum söylendi gerek öğretmenlerim gerekse çalıştırıcı insanlar tarafından, hatta ana karakteri canlandırmam konusunda ikna çabaları dahi olmasına rağmen, ikinci plandan vazgeçmedim…
Yaptığım grafik tasarımları herkesin yaptığından çok daha iyi olmasına rağmen kendimi gösterme çabasında olmadığımdan doğal karşılandı hep…
Çünkü zirvede olmak istememekle birlikte zirvedekilerin çektiği zorlukların bir şekilde farkındaydım… Dediğim gibi hiç öyle tepelerde gözüm olmadı…


Eğer zirvedeyseniz sizden hep daha iyisini görmek isteyen insanlarla çevrilmiş olur etrafınız… Ve daha iyisini yapmak için daha fazla çaba harcarsınız… Ama eğer ikinci planda kalmayı becerirseniz… Etrafınızdaki insanlar yaptığınız işlerin kalıbınıza göre çok daha büyük geldiğini görür ve şaşkınlıklarını gizleyemez… İnsanları bu ikinci planda kalıp şaşırtmayı çok seviyorum bu yüzden…

Ufak bir anı… Bir gün şehrimin en ünlü grafik eğitmenlerinden biri sınıfımızı ziyaret ettiğinde kendimi gösterme zamanımın geldiğini hissettim… Hepimize teker teker sorduğu sorular karşısında son sırada olan ben verdiğim cevaplarla herkesi şaşırtmıştım... O güne kadar çok iyi işler çıkardığım halde pek de farkımda olmayan öğretmenlerim eğitmenin “Bu çocuğa dikkat edin, eğer bir şeyler yapmıyorsa tembellik yapmak istiyordur” dediğinde üstüme düştüler… Daha sonra aynı eğitmenin kursunda 1 aylık bir eğitim aldıktan sonra aynı yaz sonu Güzel Sanatlar Sınavını kazandım… NaKHaR

09 Ekim 2007




AYRIL DA GEL ELVAN!

Bu kıza çok acıyorum geçen hafta bilmem ne şampiyonasında sen kalk sana ait olan şampiyona rekorunu kır… Büyük rekor yine senin yine senin… Yalnız mümkünse koşuyu kazandıktan sonra kameralara çıkma ya da kafana poşet geçirsinler senin…

Etiyopyalı (ya da benim sürekli karıştırarak dalga konusu olduğum ÜTOPYA) milli Türk atleti (fanila değil) bitter çikolata Elvan’a birileri acilen yemek versin nedir o öyle Allah aşkına yaa koşan iskeletor… Acilen Süreyya Ayhan’ın piyasaya dönmesi lazım… Ne rekor kırması önemli benim için Elvan’ın ne de başka bir şeyi… Bende az buçuk hazımsızlık yaratıyor çünkü kendisi…

Diğer atletlere bakıyorum, ağızları burunları kasları kiloları yerinde… Eee zekası kıt mı bizimkilerin? Eskiden çizgi filmlerde koşan atlar vardı önündeki oltaya takılı buğdaya ulaşmak için… Elvan’ı nedense bu atlara benzetiyorum… Sanki antrenörler çıkıp “Hızlı koşarsan sana yemek veririm” diye kandırıyorlar kızcağızı…

Evlan Abeylegesse bana göre bir sporcudan çok;
1- Ölüm orucuna girmiş bir mahkumu
2- Yiyip-Kusma hastalığına yakalanmış birini andırıyor…haksız mıyım?

06 Ekim 2007



*depresyon yazıları*
I - TUVALET MUSLUĞU
Bazı insanların depresyona girdiklerinde abuk sabuk neler yaptığına tanık olmayanınız yoktur herhalde… Bana gelince benim de tanık olduğum birçok olay var tabii ki… Fakat ben onları değil kendi yaptıklarımı anlatsam çok daha iyi olacak sanırım…

Aranızda dişlerini fırçaladıktan sonra ağzını iyice çalkalayıp en son eline doldurduğu suyu yudumlayan olmuştur eminim… işte ben bunu sadece diş fırçaladığım zaman değil elimi yüzümü yıkadığım her sabah, ellerimi yıkadığım her yemekten önce ve sonra sanki bir ritüel haline getirdim gibi bunu… Bir zamanlar (ara sıra devam ediyorum ama eskiden çok daha azgın bir haldeydi bu alışkanlık) yapmayınca rahat edemiyordum, artık nasıl depresyonsa…







Hani bilirsiniz şu alafranga tuvaleti olan banyolar vardır… İstanbul gibi bir yerde ben buralardan su içme gafletinde bulunuyorum… İçimde küçük mikroorganizmalar yüzüyor resmen… :) Bu kadar iğrençlik yeter… NaKHaR

03 Ekim 2007




PARAYLA SEVGİ GÖSTERİSİ!

Aile ilişkilerim hiç iyi değildir… Bana uzak bir sürü insanla çepeçevre kuşatılmış hissederim kendimi aile toplantılarında, belki de bu yüzden birçok davete katılmamayı yeğlerim… Aslında kalabalık ortamlar beni gerer onların bir suçu yoktur bunu bilsem de bir türlü kafamı toparlayamam… Elim ayağım birbirine karışır her defasında elimi kolumu koyacak yer bulamam… Bir de üstüne karşıt görüş sahibi insanlarla tartışırken (ya da herkes gibi kendi doğrularımı dayatmaya çalışırken) annemin sürekli belli belirsiz dürtüp sen sus demesi beni iyice akraba taifesinden soğutur…

2 Amca, 2 si babaanneden üvey 4 Hala, 4 Teyze, 5 Dayım var gelin görün ki her biriyle konuştuğum şeyler “Nasıl gidiyor okul” “İyi” “Aferin Aferin” Çok kötü bir şey bu ya… Hiçbirinden maddi bir beklentim yok.. Sadece gösterdiğim saygıya az buçuk sevgi göstererek cevap vermelerini bekliyorum ama olmuyor…





Yine aynı şekilde ne haber nasıl gidiyor muhabbetlerinden sonra konuşacak bir şey kalmadı… Amcam geriliyor, konuşacak bir şey bulamıyoruz, çalıştığı yer sıcak, boncuk boncuk terliyoruz… Kuzeni görünce rahatlıyorum… Halini hatırını sorup tekrar amcama döndüm ve “Amca başka bir şey yoksa ben gideyim otobüse yetişeceğim” diyerek kapıya doğru yöneldim.. Arkamdan “dur!” dedi durdum. Cebini karıştırdı, daha önceden hazırlandığı belli okul harcımın tutarı kadar parayı bana uzattı… “Ne bu şimdi” diye sordum ÖYLEDE GURURLUYUMDUR. Sıkıntılı bir vaziyette “Orasını hiç sorma sen al” dedi… Yüzüm kıpkırmızı aldım, almak zorunda bırakıldım açıkçası…

Yol boyunca aklımda “Neydi bu şimdi? Ben insanlardan birazcık sevgi beklerken, amca, hala dayı, teyze, anne, baba! Fark etmez onların tek yaptığı sanki sevgi, sırtının gururla sıvazlanması çarşıda pazarda satılıyormuşçasına elime cebime para sokuşturuyorlar… Ne demek? Biz seni seviyor ve düşünüyoruz, sen şu parayı, hediyeyi ya da her neyse işte onu al ve git bizi de affet mi? Hayır! Asla Affedemem! Benim istediğim sadece o verdiğiniz paranın tutarı kadar sevgi…” Daha fazla değil…

01 Ekim 2007

+18 YAZILARI - I (CİNNET)


ANALARI BABALARI HARİÇ
OROSPU ÇOCUKLARI !

Bazı insanlar küfretmekten aşırı bir tatmin sonucu orgazm yaşıyormuş seviyesine gelse de artık sabrım tükendi onlara karşı... onların anladığı dilden konuşmaya karar verdim... Başlığı da onlara hitaben seçmiş durumdayım...

Kimse çocuğunu doğururken ben oğlumu serseri mayın, kızımı orospu yapacağım diyerek doğurmuyor (aklı başında ebeveynler için bu böyle en azından) o yüzden de anaları babaları hariç tam yerinde bir ifade oldu... tabii yine ANLAYANA.... NaKHaR