30 Kasım 2008


TAK TAK TAKINTI

Evcil Panda beni mimlemiş, bakalım bizim takıntılarımız neymiş :)

Herşeyde bir kusur arama bulma takıntım bünyemi çok yoruyor, hiçbir şey kusursuz değildir değil mi?

Aklıma takılan bir şeyi yapmadan uyuyamama takıntım, işte bunu kimseye tavsiye etmiyorum yoksa bir sağa bir sola dönüp uyuyamıyorsunuz...

Yapacağım bir işi başkası söylediğinde o işi geciktirme takıntım var... bunu çok seviyorum...

Garson boy denilen hiçbirşeyi neden giyemiyorum diye takılırım, vitrinlerdeki cansız mankenlere uyuz olurum...

Bir kere yıkanınca sakız gibi uzayan kıyafetlere çok fena takılıyorum (annemin 30 derecede yıkanacak kıyafetleri 60 ve üstü derecelerde yıkaması beni perişan ediyor)


Herhangi biri kolumu ya da sırtımı eşit aralıklarla "baksana baksana" diyerek ufak darbelerle dürtüyorsa "aaa yeter" diye bağırma takıntım var, çileden çıkıyorum çin işkencesi gibi...

Aynı cümlenin öznesinin, yükleminin ve nesnesinin yerlerini değiştirip tekrar tekrar kurulmasına ayar oluyorum bir kere söyle anlamayan anlamasın... (genellikle öğretmenlerin yaptığı bir durum)

Görüntüsü güzel olmayan yemeğin tadına bile bakamıyorum, tadını beğensem de yiyemiyorum... görüntü o kadar önemli yani...

Birden fazla taneli meyveleri yiyemiyorum (nar gibi), incirin kurusunu yerim tazesinin içinde milyon tane kurt varmış gibi gelir... Ayrıca aklıma gelmişken her yemeğe yeltendiğim kestaneden kesinlikle kurt çıkar... :)

Yeni tanıştığım biriyle mutlaka didişirim, ne kadar töleransı varsa o kadar iyidir benim için...



Kafamın içinde durmadan iyi ve kötü senaryolar yazarım, büyük bir kısmı (özellikle kötü olanları) hayata geçmez orası ayrı tabii.. :)

Tek başıma bir yerde yemek yiyemem, aklımda alınması gereken birşey yoksa alışveriş amaçlı mağaza mağaza gezemem...

Bir benzerine etrafımda kolay kolay rastlamayacağım şeyler alırım, pişti muhabbetine sebebiyet vermemeye çalışırım... (takı olur, kıyafet olur, defter olur vs)

Çantamı ağzına kadar doldurmazsam rahat edemem, yanıma "ne işime yarayacak?" diyerek almadığım şey, o gün içersinde kesinlikle ihtiyaç duyacağım birşey olur...

Yeni alınmış eşyalara dokunamam, leke olacak diye düşünürüm, ama ilk kirlendiği andan itibaren hor kullanmaya başlarım...

Hediye edilmiş birşeyi kesinlikle hediye edildiği şekilde muhafaza edemem, bu benim dışımda gelişen birşey çünkü... ya kırılır, ya kaybolur... SON ...

Mim'lenmemiş ve fakat bu konuda yazmak isteyen blogdaşlarımı mimlemekten onur duyarım...NaKHaR

28 Kasım 2008



*
İÇİMDEKİ TINILAR - 14
**
Hayatınızdan 10 dakika çalmak istiyorum, belki soluyacak 10 dakikanız bile kalmamıştır kimbilir, Cnbc-e'de geçtiğimiz yıllarda yayınlanan ve üstüne başka dizi tanımadığım "Six Feet Under"ın final bölümünün son 10 dakikasışuradan mutlaka izlemelisiniz... İnsanın içinde tarif edilemez bir duygu yaratıyor...

Backround da çalan Avustralya'lı Sia'nın söylediği "Breathe Me"  şarkıyı da şuradan dinleyip beğenirseniz indirebilirsiniz... Ben bu şarkıyla ölüp ölüp diriliyorum ve şükrediyorum, hala sevdiklerimle beraber nefes alabiliyor olduğuma... N

26 Kasım 2008




FAYDALI BİLGİLER - 1

Saçkıran !

Bundan 3 yıl önce stresten sinirden saçkıran olmuştum, sürekli saçımı çekiştiriyordum durmadan, başıma ilk kez gelmişti, saçkıran ne ki nasıl bir şey derken…

Kimileri küp şekerle saçının döküldüğü yeri iyice kanayana kadar kazı, daha sonra oraya sarımsak sür dedi… Yaptım ama o kokuya dayanamıyordum, acı eşiğim biraz fazla ama koku eşiği eksilerde dolaşıyor sarımsak konusunda…

Neyse, onu dene bunu dene olmuyor, düzelmiyor, öbek öbek saçlarım dökülmeye devam ediyor, o zamanlar böyle biyoksin bilmem ne yok tabi,

Bir arkadaşımın önerisiyle aktardan sirke ruhu aldım (dikkat tuz ruhu değil) sadece sirke ruhuna bandırılmış kulak pamuğunu saçınızın dökülen yerine sürüyorsunuz, o oradaki deriyi yakarak yara yapıyor, yara kabuk bağlayıp döküldüğünde altından tekrar saç çıkıyor…

Söylemedi demeyin, bu yöntem sadece saçkıran olmuş kişilerde uygulanır, ırsi kelleşmeye ancak saç ektirmeyi tavsiye edebilirim…N

Not: Yeni ve modern doğal ürünler satan aktarlarda olmaz. El yapımıdır. 3-5 liradır. 2007'de Mısır Çarşısı'nda aktarın biri bedavaya bir gazoz şişesinde vermişti. 

24 Kasım 2008



BİLİNÇALTI OYUNLARIM - 3

Tahta bir kapıdan çıktım önce, karşımda bir köy manzarası, kapının önüne doğru birkaç adım attım, küçük bembeyaz bir kuzu boynundan kafes demirine bağlanmış, kafesin ağzı açık, İçerisinde büyük bir köpek, onun boynunda tasma yok, “Tamam dedim şimdi saldıracak bana” ama olmadı… Beni tanıyormuş…

Çok uzakta bir tarlanın üstünde 3 tane, hani şu kahverengili beyazlı alman inekleri var ya işte onlardan, 2'si inek 1'i kesin erkek, diğerlerinin üstüne çıkmaya çalışıyor… Bakıyorum kocaman boynuzları var… “Buraya gelirmiş şimdi diye içimden geçiriyorum”
Yere bakıyorum 3 terlik iki tanesi sağlı sollu birbirinin çifti, diğerinin sağ veya sol olduğunu belirleyen herhangi bir kesimi yok… çift olanı giydim diğerini elime aldım…

Kafesin önünde diz üstü çöküp tek terlikle toprağı kazımaya başladım, arada bir başımı kaldırıp bakıyordum ki o bahsettiğim alman öküzü benim olduğum yere doğru koşturuyor…

Ayaklarım üzerine oturmaktan uyuşmuş kalkamıyorum, terliklerimi giyemiyorum, sürünmeye başladım kafese girmeyi düşünüyorum ama eve girmek daha mantıklı geliyor… Telefonun alarmıyla uyandım… N

22 Kasım 2008




NAKHAR’IN ÇANTASI

*

-Bir Salyangoz İnsanı-


Eğrelti Otu görmüş beni çantanda ne var diye mimlemiş, biri beni mimlesin diye bekliyordum… Çok makbule geçiyor böyle olunca…

Cüzdan: Bu cüzdan tam 14 yıllık bir şey, o zaman küçük ablam 10 TL’ye almıştı. Ağlaya ağlaya aldım elinden 14 yıldır kullanıyorum :)

Telefon: Genellikle elimden düşmüyor ama şarjı bitince mecburen bırakıyorum yoksa benim bir adet uzvum gibi :)

Güneş Gözlüğü: Alsan hava kararır almasan güneş açar, o yüzden hep yanımda..

Okuma Gözlüğü: Camı biraz çizik olduğundan gözüme sancılar girdiğinde kullanıyorum, ama hep yanımdadır...

USB kablosu – Şarj Aleti – Kulaklıklar: Ne için olduğu gayet net lafazanlık yapmayacağım :)

Diş Macunu - Diş Fırçası: Diş fırçalamayı unutmamak için, sabah akşam alışkanlığını yeni kazandım da… :)

Kalemler – Pergel – Hesap Makinesi: Yazmaya çizmeye işte, ama şu pergel taaa liseden beri çantamda durur, tabii çantam değişir ama o çantadan bu çantaya gezer durur bir uğur gibi benim için… :)

Yedek Çorap: Çantamda mutlaka olur, yoksa geçerken bir çorapçıdan bir tane alırım…

Yedek Çamaşır: İç dış bunlar değişiyor nereye gittiğime bağlı olarak, ama elbet birinden biri olur.

Tırnak Makası: Haftada bir tırnak kesmek, olmadık zamanda çıkan şeytan tırnaklarını ortadan kaldırmak için yanımda durur.

Cımbız: Bazen alnımın ortasında beyaz bir tüy çıkıyor desem kaç kişi inanır? :) omzumda tek tük çıkan tüyler sakalımda şekli bozan yerler falandı filandı işte… :)

Normal Makas – Maket Bıçağı: Biri kağıt, biri insan kesmek için :)

Defterler – Dosyalar – Anahtar – Bir Adet Çikolata – Sigara – Çakmak – El kremi – Okuma Kitabı vs :)

Seni kimse mim’lemedi mi? O zaman seni mimliyorum, Sen kendini biliyorsun okurken içinden geçen bütün serzenişlerini duydum… :) NaKHaR

20 Kasım 2008


BİR KEDİM VAR
ANNEME KÜSTÜM..


Annem'e geçenlerde çok kızdım, bazen etrafındaki laf ebelerine bakmadan ağzından çıkanları kulağı duymuyor...

Küçük ablam bir yandan daha önce görüp unuttuğu şeyleri yeni alıp almadığımı merak ediyor, yeni almışsam nerden buldun yasası kapsamında sorguya çekileceğim... Hediye desen herşey mi hediye? sorusuyla karşı karşıya kalıyorum...

Halam bir yandan börek yapıyoruz yemeden göndermem diyor, sanki kendi evi ve bizler misafiriz, asıl misafir kendisi unutuyor...

Bunların yanında annem tam da bizim laf ebelerinin ağzına bal çalacak bir konuda üstüme geliyor, istediğini yapıp bağarıyorum "terbiyesizlik yapıyorsun!" 

Dargın ayrıldım ilk kez ve 3 gün sürdü, 3 gün sonra arayıp "Bir anneye herkesin içinde terbiyesiz mi denir?" le başlayan cümleler sıralıyor.. "Böyle konuşmak için mi aradın?" dedim, sustu... Yanına çağırdı da barıştık sonunda...

Kendimi bir film senaryosunun içinde gibi hissettim bir an, Annesine darılmış bir çocuk, ya annesine birşey oluyor ya kendisine... birkaç gün boyunca vicdan yaptım...  NaKHaR

18 Kasım 2008



OKUR'UM YAZAR'IM KONUŞURUM

Ester Bacım beni mimlemiş 5 soruluk bir anketle :)

Blog yazmaya ne zaman başladın?

İlk yazım 14 Ağustos 2006 olarak gözükse de 16 Eylül 2006 itibariyle başladım blog tutmaya, daha öncesinde de şiirlerimi dpoladığım bir blog mevcuttu ama kesin tarih 16 Eylüldür..

Blog konularının belli bir çizgide olmasına özen gösteriyor musun?

Eskiden böyle bir çizgi yoktu kafamda, yazıların çoğunu gaykedi'nin arşivinden çalıyordum, baktım ki böyle devam edemez kendi kendime yazmaya başladım... şimdilerde böyle bir çizgi mevcut, Skandal Ailesi'yle başladım, İçimdeki Tınılar, Unutulması Gereken Anlar, Ölümlerim Kalımlarım, Şiirler ve Gündemde kayıtsız kalamadığım olaylara yer veriyorum nadiren...
*
*
*
*
Blog yazmayı ne kadar sürdüreceksin?

İsterseniz hmen bırakabilirim :) Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın demek istiyorum, ne zaman miadını doldurursa o zaman, ama silerek sonlandırmayı düşünmüyorum :)

Blog senin için eğlenceli bir uğraşken, şimdi artan talep yüzünden zorunlu bir hal aldı mı?

Mim'ler dışında kimsenin beklentisi için yazmıyorum, ama blog dostlarıyla iletişiyoruz bu hoşuma gidiyor, Benim için zorunlu bir durum değil, kimse için de zorunlu değildir buna inanıyorum...

Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musun?

Blog yazmak eğlenceli bir durum, Tv izlemek yerine blogla ilgilenmek daha mantıklı geliyor, blogger'ın yayınlanmaya hazır hale getirme özelliği olduğundan 5-6 yazıyı birden yazıyorum, günü ve saati geldiğinde otomatik olarak yayınlanıyor.. Kullanılmasında fayda var.. Ve belirli aralıklarla bu işi kullanmaya... ben 2 günde bir olarak kullanıyorum bu özelliği...

Ben de "bu konu da beni kimse mim'lememiş yazacağım ama" diyenleri mim'liyorum...NaKHaR

16 Kasım 2008




İÇİMDEKİ TINILAR - 13


Bu kez içimdeki tınıyı, bir love story'den montajlanmış kısa bir filmde buldum... Şimdilerde bloğu mahkeme kararına yenik düşmüş onemedico'dan ulaştığım bu muhteşem videoyu hepinizin izlemesini tavsiye ederim...
*
*
Kısa filmi izlemek için "ŞURADAN"

Fonda çalan iç parçalayıcı mp3 için de Buradan buyrun... NaKHaR

14 Kasım 2008



SKANDAL AİLESİ - 17

- Yanıklar -


Ben ne zaman ailemin şehrine gidecek olsam ya yolda, ya gittiğimde bir olay olmuş olur... 

Bu kez haber küçük abimden, ablam beni arıyor, evin anahtarı var mı diye soruyor, var diyorum... Abimin iş yerinde doğalaz sobası patlamış, hastaneye kaldırılmış olduğunun haberini veriyor...  

Eve gidiyorum, annemler geliyor... Abim dün gece gazı son çıkan çalışan tarafından açık unutulan doğalgaz sobasını yakmak için ateşi yakmış, Çıkan kıvılcımla beraber kolları dirseklerine kadar, yüzü, kaşları ve kirpikleri, ensesindeki saçları yanmış... Ortaya çıkan alev topu onu 2 metre kadar savurmuş...

Hastaneye kaldırmışlar, sargılar sarılmış, ilaçlar sürülmüş... Gelelim skandal ailesinin skandalına, 1 hafta öylece sargılar içinde hastanede yatacağını öğrenince sıkıntıdan serumunu, sargılarını çözüp hastaneden kaçmış... 2 yaşında bir oğlu ve daha doğmamış bir kızı var... Tanrı korumuş çok şükür...N

12 Kasım 2008





UNUTULMASI GEREKEN ANLAR SERİSİ - 3

YEMİN


Günlerden cumartesi, ilkokul 1. sınıftayım, saat kahvaltı saati, babam yine olmadık bir sebepten sinirli sinirli soluyordu burnundan...

Sonra olmadık bir arbede sesler yükseliyor, anlamını bile bilmediğim küfürler uçuşuyor babamın ağzından, Sabah kahvaltısı için hazırlanmış koskoca sini babamın bir hareketiyle halının üstüne ters yüz oluyor...

Annem telaşla babamın etrafında çocuklarını savunuyor, babam kösele ayakkabısını giyiyor, babam kapıdan çıkıp gidiyor, hayır durun babam ayakkabıyla evin içine geri dönüyor...

Annem salonda kendini odadan dışarı atmak istiyor, hayır atamıyor, babam annemi dizlerine kadar uzanan saçlarından tutuyor, annem düşüyor, babam kösele ayakkabısıyla tekmeliyor, annem ölüyor, hayır kalkıyor kapıya ulaşmak istiyor, babam tekmeliyor, annemin ağzından beyaz badanalı kapı kirişine kan sıçrıyor... Ve bu görüntü yıllardır beynimde dolanıyor!

Gözlerimi kapatıp ağlıyorum, babam gidiyor... İçimde büyüyen nefretle ilk yeminimi ediyorum "Bu aileden kimseye benzemeyeceğim". Benzemedim...N

10 Kasım 2008




OYNANMAMIŞ OYUNLARIM - III


- SONUÇ-


Gecikmiş Söylenceler 
Ethem: Böyle beklemek daha mı iyi sanıyorsun Halit Bey?

Halit: Ne yapayım onca sene beklemişim, şimdi de beklesem ne olur ki?

E: O zaman dediğimi yapıp boğaza doğru bir gezinelim ha..

H: Bugün olmaz!

E: Bugün olmaz yarın olmaz, ne zaman ha ne zaman? Ne zaman geleceğiz kendimize Halit, ne zaman anlayacağız üzülmenin fayda vermediğini, şu yanan mumlar misali erimekteyiz...

H: Birşey olmaaaz, o senin hüsn-ü kuruntun, bak şu kuşa 15 sene geçti öldü mü ki? O bile ölmediyse biz hep yaşarız muhterem haksız mıyım allasen?

E: O bu evin kaçıncı kuşu bilir misin?

(Halit şaşkınlıkla Ethem'e bakmaktadır, Ethem kaldığı yerden devam eder)

Bilemezsin tabii sen de 7 ben diyeyim 8 her güz mevsimi biri ölüyor zahir, çok değil birkaç ay sonra bu garibi de kaybederiz.

H: Ne diyorsun sen muhterem bir o kalmıştı Nazan'ımdan yadigar, demek o da çoktan ben terketmiş de haberim yok...

E:Yaa öyle işte, ölümsüzlük biz canlıların kalıbı değil, baksana halimize birer ayağımız çukurda, öteki zaten baston olmuş, ha bugün ha yarın geliverir Azrail dediğin. Sırf üzülmeyesin diye yaptımdı...
*
*

(Halit düşünceli düşünceli tekrarlar)

H: Demek o da bıraktı beni ha? Bir sen varsın Ethem eskimemiş, bana sırtını dönmemiş...

E: Benden yana korkun olmasın, ama sen böyle somurtursan önden gidersin demedi deme.

H: Yok daha neler, neyimiz var muhterem?

E: Amaan boşver bunları!

H: Vallahi içime bir sıkıntı düştü...

E: Tövbe de muhterem.

H: Yok yok, gazetedeki habere bakıyorum, Adamın biri yıllardır kayıp olan çocuğuna kavuşmuş.

E: Hadi darısı senin başına, bir bakıyorsun senin Yusuf da aklına dank eder gelir bir gün, Hadi kalk hava alalım azıcık...

H: Başka bir gün çıkarız söz, şimdi olmaz ama...

(Ethem birden sinirlenir ve Halit'i şaşırtır)

E: Yeter! bu kasvetli ev bizi yutuyor anlamıyor musun? Hiçbir şey bıraktığımız gibi elbet durmayacak, suya çamura mazeret buluyorsun, İnsanlardan korkuyorsun sen, bazen benden bile, Şu nalet gazetenin arkasına saklanıp saatlerce ağladığını da biliyorum, ama nafile acı çekmeyi seviyorsun sen, tıpkı o gün olduğu gibi...

(Halit'in gözleri dolar, sesi titreyerek)

H: Yeter!

E: Yetmez!

H: Lütfen kes artık!

E: Kesmeyeceğim! Bu işten sıkıldım artık, adım attığın heryerde kasvet, ışık yerine mum, kuşlar neden ölüyor sanıyorsun? Pencerelere bile kilit vurdun, boğuluyoruz... Tımarhanedeyiz seninle biz, tam bir delisin anlıyor musun?

(Ethem'in sesi boğuklaşır ve istemeyerek son sözünü söyler)

....Senden nefret ediyorum!
*
*
*
*
H: Bu kadar mı? döktün mü eteğindeki taşların hepsini? Şimdi beni dinle!

(Ethem yenildiğini hissederek belli belirsiz bir sesle)

E: Evet?

H: O gün evden çıkarken gazı sen açık bıraktın!

E: Hayır...

H: Evet, sinirliydin, karnın açtı, dolaptan yemeği çıkardın ama tüpü yakacak bir tek kibrit bulamadın, o sinirle odaya girip, Nazan'ımı görünce Yasemin'e de birşey söyleyemedin "Ben çıkıyorum" dan başka!

E: Hayır...

H:Bunları sen anlattın bana, dün gibi aklımda hepsi, evden çıktın! Tüp aklına geldi açık bırakmıştın, durmadın! Yasemin'in burnu koku almazdı onu da unuttun! Yalan mı söyle?

(Ethem başını önüne eğer, Halit devam etmektedir)

H: Patlamadan sonra yanıma geldin unuttun mu? Yine aynı şekilde dinledim olanları, olanla ölenin önüne geçemedim, çok geçti, patlamaya sen sebep oldun!

(Ethem hıçkırıklar içinde yalvarırcasına konuşur)

E: Yeter! Lütfen!

H: Kendime geldiğimde artık yalnızdık, oğlumu dayısıyla gönderdim, sırf kimseyi kötü bilmesin diye, ama beni kötü belledi... Neyse boşver şimdi bunları, şimdi ikimizde kendimizi kandırmaya devam edeceğiz! Ben yine gazete okuyacağım, sen de ne canın çekiyorsa onu yap, ama asla dostluğumuzdan şüphe etme, Bu konu...

(Yutkunur...)

...burda kapanmıştır.

(Ethem kuş kafesinin yanında sırtı Halit'e dönük dalgın bir şekilde kuşla konuşmaktadır)

E: Şimdi söz verdiğim için konuşamadım desem kızar mı bana dersin? Söylesem mi Nazlı'mla Yusuf'unun evlendiğini? Yoldalar desem, geliyorlar desem? Onca yıl sonra bunları sakladığım için beni affet desem affeder mi ne dersin? 

(kuş hiç olmadık şekilde deli gibi şakımaktadır, Ethem arkasını döner, Halit üstünde ters tuttuğu gazetesi, elinde hala yanmakta olan sigarası, ölmüştür... Ethem feryad eder)

E: Haliiiiittt!

(Perde kapanırken kapı zili duyulur)

(Dış ses)


-Gelenler Nazlı, Yusuf ve çocuklarıydı, ama çok geç kalmışlardı... SON... NaKHaR


08 Kasım 2008


*
*
SONSUZA DEK KORU BENİ

8 Kasım 2004'te son nefesini verirken yanında olamadığım babam'ın ölümünün bugün 4. sene-i devriyesi..

Geçen gün, bir toplu taşımanın penceresine yaslanıp gözlerim gecenin karanlığına daldığında, pencerenin içeriyi gösteren akislerinde kır saçlarıyla babamı gördüm, yanımdaydı, hızlıca dönüp hayretle baktım, bakakaldım... yansımalar beni aldatmıştı...

Kasım ayı getirdikleriyle de, götürdükleriyle de, hem acı, hem tatlı bir aydır benim için... NaKHaR


06 Kasım 2008


*
*
VE AŞK BİTMEZ...

Uzman aşk ve aşık terbiyecileri, düzinelerce kitap yazadursunlar, bizzat tecrübeyle sabit bir şey var ki o da Aşkın ömrünün 3 yıl olmadığıdır... 

Aşk ilişkileri zordur, ayağımız tökezliyor bazen, ama sıkıca birbirimize tutunuyoruz.

6 Kasım 2005'te başlayan bu aşkı bana yaşatıyor olduğu için sevgili sevgilim Gaykedi'ye teşekkür ediyorum... Tüm sevgilileri, Tanrı korusun... NaKHaR

04 Kasım 2008



*
İÇİMDEKİ TINILAR - 12

Bu haftayı klasik bir esere ayıralım dedim, ben dinlerken kalp atışlarım hızlanıyor, Bryn Terfel'den "Ode to Joy" diyorum...

Sanatçı bas bariton sesini çok mükemmel kullanıyor, 9 kasımdaki doğum gününü de şimdiden kutlamış olayım izninizle...

Eseri şuradan dinleyebilir beğenirseniz indirebilirsiniz... N

02 Kasım 2008


OYNANMAMIŞ OYUNLARIM - II


- GELİŞME -

Gecikmiş Söylenceler 

Halit: Şimdi söyler misin bana nasıl beklemeyeyim Yusuf'umun aramasını? Sen bile Nazlı aradığında nasıl heyecanlanıyorsun, her defasında elin ayağın birbirine dolanıyor, sanki bastonsuz koşuyormuşsun gibi uçarak telefona yapışıyorsun, Senin bu halini gördükçe kendime acıyorum...

(Biraz bekler cevap gelmediğini görünce aklına gelmiş gibi silkelenir ve devam eder)

Haa senin damattan hiç bahsetmedin bana, nasıl biri? Nazlı'yı her görüşümde gelinim diye sarılasım gelir, O da beni senden ayırmıyor sağolsun... Ahh ah...

Ethem: Benim kızım senin kızın dayılır, ama damadımdan şimdilik bahsetme sırası değil, zamanı gelince görüp kendi notunu verirsin...

H: Eh hadi bakalım görürüz inşallah, ne zamanıysa, bakalım bu taşın altından neler çıkacak...

(Ethem tebessüm eder ve konuyu değiştirmeye çalışarak)

E: Hadi boğaza doğru çıkalım biraz naz yapma, eskiden olduğu gibi denize karşı balık keyfi yaparız biraz.

H: Olmaz! hem perhizde olduğunu ne de çabuk unuttun, balık yasak sana alimallah.

E: Seni şu Yakup gibi Yusuf buhranından kurtarayım da, bir günlüğüne yapmayıveririm canım şu perhizi, ne olacak vücudum balığın kokusunu alana kadar ben çoktan sindirmiş olurum.. (Kahkaha atar)

H: Neyse olmaz dedim zaten. Hem neyimize denize nazır balık yemek, herşeyi bıraktığımız gibi mi sanıyorsun, 5 yıl oldu şu evden çıkmayalı, Yollar değişti, İnsanlardan kaldırımda adım atamıyorlarmış, (elindeki gazeteyi göstererek) ne var ne yok şu kağıt parçasından öğreniyoruz işte...

E: Sen bilirsin, sinema tiyatro desem ona da bir kulp bulacaksın hiç karıştırmayayım kös kös oturalım.

*

*

*

*

H: Eskidendi onlar muhterem, şimdi heryer insan, hem o olmadı heryer mahrem kaynıyor iki gözüm, birini görür Nazan'ıma (Halit'in rehmetli eşi) benziyor diye peşinden gitmeye korkarım... Hala ellerimle gömmesem öldüğüne inancım yok... 

Ne demişler "Sen git, cesedin gelsin! Yüreğime hüzün versin!" 

Aynı bu şiir gibi komşuya diye gitti, gidiş o gidiş.. Meğer komşuda gaz kaçağı varmış, o zamanlar şimdiki gibi doğalgaz neyim de yok tabii tüp kullanıyoruz, Komşu kadın çay demlemeye girmiş mutfağa burnu da koku almazmış rahmetlinin... Yak sen kibriti evin içini ateş almış, Nazan'ımda çıkamadı içerden komşu kadın da... Yusuf'um o zamanlar 15'indeydi 5 dakka önce sokağa çıkmış olmasa hayatım sönerdi muhterem.. sen de yanımdaydın işte o zaman biliyorsun herşeyi...

E: (derin bir nefes alır) Bilmez miyim Halit bey bilmez miyim? yanan ev bizimdi ya.

H: Evet öyleydi ya, boşver muhterem hatırlatma...

E: Ahh ah! Sonra senin Yusuf seni suçladıydı "annemi oraya bilerek gönderdin" diye. Yasemin'e (Ethem'in rahmetli eşi) o kadar söyledimdi bir gün kaza gelecek başımıza diye. "Birşey olmaz Ethem beyciğim" derdi. Ama oldu işte, Dayısı geldi aldı Yusuf'u hep doldurdular Öz dayısı ama ne hayır gelir "annenin katili babandır" denir mi? 15 yaşında çocuk ne bilsin... O gün bugündür aramadı işte, aramak istese aramaz mı gelmek istese gelmez mi?

(Halit sözünü keser)

Halit: Kurban olayım sus! Yeter bu kadar yaramızı deştiğimiz! Ha sizin ev ha bizim olan olmuş artık. Hüzünlendik gene, sorsam "soğan soydum" diyeceksin..

Ethem: Gözleri kan çanağı olan sensin asıl, ben seni şimdi eğlendiririm

(Radyoya doğru ilerler, tam açacakken Halit engeller)

H: Kapat muhterem açma, ne gereği var hüznümüzü de dağıtmanın, bırak bir derli toplu o kalsın, zaten yeterince dağınık etrafımızdakiler, düşündüklerimiz, ruhumuz herşey...

E: Haklısın da şimdi... neyse ya boşver!

H: Söyle söyle, neyimiz var birbirimizden saklı, neyimiz kaldı...

E: Şimdi diyorum ki, böyle kederlenip durmanın ne gereği var, 15 yıldır ne hayrını gördün üzülmenin hastalıktan başka? Şimdi nasıl olsa biliyoruz senin oğlanın telefonunu, arayıverelim, anlatalım herşeyi, o gün o yangına benim sebep olduğumu, ne kaybedersin ki bundan gayrı, hiç birşey...

H: Yoook yok istemem, yüzüme kapatmasından korkarım, katil diye bağırmasından... NaKHaR

Devamı Vaaarr Son bölüm bir hafta sonra