31 Aralık 2010


2011
Bir an geçer yüz değişir, bir gün geçer söz değişir, bir ay geçer mevsim değişir ve bir yil geçer insan değişir, 2011' de değişim ruzgarlarinizin bir meltem olup, hafifce esmesi dilegiyle... mutlu yillar dostlarim...

18 Kasım 2010




MERMER


Şimdi geçerken bir şehr-i ölü'den
Kefeni yırtıp beni izlemeye koyulur sakinler
Diri bir vücut
Canlı bir ten
Bu mermer de aşınır
Solar ten
Söner fer
Hangi kefenci sarar tenimi o vakit,
Şehvet sarmadan bedenini,
Hangi pamukçu tıkamaya kıyacak kuytularımı
Hissizce!
Olsun varsın
Kim bilir
Belki toprak altında vardır
Bu bedene hakkını verecek
Börtü böcek, yılan çıyan zebani
Ne bileyim iste,
Belki bir enkarnem iner bereketli bir rahme
Kadın olurum, erkek olurum, bu kez belki ibne olurum!

Yine mermer tende kuytularımı
Aşkla doldururum!

Nakhar 2010

09 Kasım 2010


7

Kadın dayak yedi, ağladı, aldatıldı sustu, kocası dağıldı o topladı, aç kaldı, açıkta kaldı, adam gitti, geri geldi, birçok kadını sevdi adam ama en çok onu, kahır çekmek neymiş onda gördü kadın, ardından hep beddua etti yanımızda, ama en çok ağladı yalnız kaldığında, kızsındı, bağırsındı, deviriversindi bir sabah arsız bir öfkeyle kahvaltı sofrasını, ama kelsindi yanında kadın en çok kendisini yalnız bıraktığına kızdı ve dili kotu söylese de ben bilirdim annemin gözlerinde hep babama özlem vardı...

Canım babamın bugün 7. sene-i devriyesi acım azalmışsa da özlemim taptaze! Nakhar

05 Kasım 2010




6


Babaannem ve büyükbabam yaklaşık 65 yıl, anneannem ve dedem yaklaşık 60 yıl, annem ve babam tam tamına 35 yıl yaşadılar birlikte, aşk kavramı şimdiki dillerde miydi o zamanlar bilmiyorum, ama sevgi bağı toprağa ekilen bir fidan gibi günden güne büyümüş ve sağlamlaşmış...

Bugün bizim henüz 6. yılımız, daha yolun başındayız ailelerimize baktığımızda, onlar gibi bir ömrü birlikte geçirmeyi diliyorum...

Seni Seviyorum Sevgilim :)

NaKHaR


30 Eylül 2010




ÇARK


Tıkır tıkır işliyor şehrin çarkları
Birbirini götürüyor doğada iki yabani
Hem teşhir ediyor ruhunu,
Hem utanıyor bedeninden
Amma velâkin ersuyuyla yıkayabiliyor mahremiyetini
Özümsenmiş parklar camekân içinde bir yatak odası
Tanımadığı yüzlerde aşk arıyor internet soytarısı
Ve ücra hamamın birinde,
Ayrılırken kirinden teni,
Yunuyor bedenini
Oğlancı güruhu yapar eder de

Uyuşmuş bilinçaltında vıttı vızır bahaneler üretir

Su değmemiş erkekliğine
-den sonra bir bakire bulup

Akıtınca iki damla kırmızı şarabı
Silindi sanır oğlancı yanı
Veledi düşünce uçkurundan kör rahme
Kendi kuyruğunu yakalamaya çalışır
Kısırlaşmış fikri içinde
Girecek bir delik arar beynini kemiren fare
Yıkadı mı kurtuldu sanır
Ne olsa elinin kiridir sokaktaki er fahişe!


Nakhar - İstanbul - 2010

01 Eylül 2010




30'A 1 KALA

1 yıl daha geçti, olaylar, zincirler, huzur, sebat, öfke, mutluluk her duygunun içiçe geçtiği bir yıl daha...

1-8 eylül arası kutlu doğum haftam, yeni bir ev, yeni bir hayat kurduk kendimize, küçük yaşam ortağımız da büyüyor şimdilerde, genel anlamda mutluyum detaylara takılmadığım sürece...

Huzur dolu bir yıl daha geçirmeyi diliyorum pastamın mumlarına eğilirken... NaKHaR

11 Ağustos 2010




ŞANSLI


Babasına araba çarpmıştı aylar önce, komşumuz veterinere götürüp
gerekli tedavisini yaptırmıştı, şanslıydı, ölümden dönmüştü akıllı mı
akıllı, oyuncu mu oyuncu bir hayvancıktı, sonra annesi çıkageldi bir
tanıdığın bakamadığı tıfıl bir hatun...

İlk çiftleşmenin ürünü 4 yavrudan 2'si yaşadı, almayı istedim, ev
telaşım engel oldu, ev tutmaya hazırlanırken 2. çiftleşmenin haberi
geldi, 4 yavru dedi komşu konuşmaya devam ederken, içimden bu kez
birini olsun almalıyımı geçirirken, ''doğdukları gece 4 yavrunun 3'ü ölmüş
4.nün ise arka bacağı eklem yerine kadar doğuştan yok...

Bütün bunları dinledikten sonra adını şanslı koyduk kediyle beraber,
Şanslı! aradan 2 ay geçti, sütten kesilme vakti geldi, birkaç gündür
nefes nefes bir 3,5 bacaklı aramızda...

Köpecik bakımı zor elbet, umarım üstesinden gelebiliriz...NaKHaR

04 Ağustos 2010




BİT!



Geçenlerde balkonun önünde yuva yapan güvercinlerden bahsetmiştim... Bu hafta annem geldi, tesadüf annem varken yavrular tüylendi havalandı gittiler, yuvayı annem kaldırmış, evin içinden geçip çöpe atmış...

Bu kadarla bitmiyor tabii, evin her yanını güvercin biti sarmış, annem zaten hayvansever biri değildir, üstüne bir de bu çıkınca uzun bir süre uğramayacağına bahse girerim...

Yuvayı niye kaldırdın diye söyleniyordum, şimdi akşam gidip evi ilaçlayacağım... :) NaKHaR

30 Temmuz 2010




TANIDIK YABANCI



Ne zaman yabancı oldu bize
tanıdıklarımız?
Hayat gailesinde yoksa,
bu kadar çok mu,
derinlere dalmışız?

Ne zaman çekilmişiz bu kadar kabuğumuza,
Dört duvara anlatır olmuşuz hikayemizi,
Cenin pozisyonuna dönmüşüz sanki,
Bir o kadar hayatın içinde,
Bir o kadar uzak hayattan...

Ne zaman ölmüş ebeveynler,
ve ne zaman birey olmıuşuz,
ayrılarak rahmimizden...

Emekliye ayrılmadan
İnmiyor mu raflardan
Fotoğraf albümleri,
Telefon rehberleri
tozlanmadan...

Dün bitti,
Yarın ne getirecek belli değil,
Bugünden aramalıyız belki de
Aklımızın bir köşesinde aramak için
beklettiklerimizi...

NaKHaR 2010 İstanbul

27 Temmuz 2010




FAYDALI BİLGİLER - 4

Amonyum içiyoruz komşu!


Türkiye, gelecek 5 yıl içinde dünya pazarında büyüme gösterecek olan Hindistan ve Çin'in ilk sıraları paylaştığı listede, Avrupa Birliği üyesi olmamanın verdiği avantajla (yani AB'nin etkilendiği krizlerden, onlar kadar etkilenmemesi sayesinde) 3. sırada yer alaacak bunu biliyor muydunuz?

Yediğimiz içtiğimiz bizim olacak dedim ya hayır efendim... Bir müşteri olarak hepinizi ambalajı üzerinde, çevreye zararlı ve çözünmeyen kimyasallar içeren ürünleri almamanız için uyarıyorum...

Dünyada üreticileri tetikleyen şey müşterilerin beklentisi, eğer siz kimyasallarla dolu ambalajı bulunan ürünleri almaya devam ederseniz bu, üreticileri çevre koruma konusunda teşvik etmiyor... Üreticiler ikna olmayınca da ucuz imal edilen ambalajlar suyla çözünen kimyasallara tabi kalıyor ne yazık ki...

Kola'yı ele alalım, su içtiğimiz pet şişelerin içerisinde %1 oranında Amonyum bulunuyor, ama su amonyumu çözebilen bir sıvı değil, Amonyumlu pet şişe kola ile doldurulduğunda %98 lik bir çözülmeye uğruyor, amonyum insana dolayısıyla çevreye zararlı, hiçbir ülkede (hollanda hariç) geri dönüşüm yasallaştırılamamış durumda.. Hollandalı prof. bunları anlatırken moralim sıfıra indi, provakatif bir yaklaşımı var ve semineri düzenleyen kuruma açık açık "müşterini bilinçlendir, 3 kuruş için milyonlarca insanın sağlığıyla oynanmasın..."diyor.

2014 Notu: Cam damacana, cam-pet karışımı ürünler ülkemizde de çıktı fakat sadece birkaç firma tarafından kullanılmakta...N

24 Temmuz 2010


YENİ EV, YENİ HAYAT!

Küçük yeğenim böyle söylemişti, sorunlu bir dönemden geçip evi değiştirdiklerinde... “Yeni ev, yeni hayat!”

Akşam evime geldiğimde ya da sabah gözlerimi bu evde açtığımda bir mutluluk yayılıyor içimde, “Burası benim evim” diyorum gururla…

Her akşam camları açıyordum havalandırmak için bir güvercin kaçıyordu, merak ediyordum nedenini ve yuvasının çatının neresinde olduğunu, bazen klima radyatörünün üzerine ekmek kırıntısı bırakıyordu sevgilim, alışacaklar diye kızıyordum ama geçen gün gaykedim keşfetmiş klima radyatörünün tam arkasında yuva yapmış güvercinler 2 tane de civcivden küçük yavrusu vardı içinde... Güzel şeyler oluyor…

Bu ev beni her gün daha da mutlu kılıyor ve şükrediyorum tuttuğum güne... NaKHaR

21 Temmuz 2010




SKANDAL AİLESİ - 30

- Haddini Aştın Sen Ama! -


Üç ablam var malumunuz en küçük ile ortanca oldum olası didişir durur, bu didişme hep küçüğün ağlamasıyla küsüp konuşmamasıyla son bulur, sonrasında ortancanın -sözüm ona merhametli- gönül alıcı hareketleri sayesinde şakalaşmalarla tatlıya bağlanır... Bunlar evlendi çoluk çocuk sahibi oldu huylar değişmedi...

Skandal ailesini yazmayı isteyerek bıraktıktan sonra, -birçok skandala imza attık bu arada yine- bir ay geçmemişti ki ortanca küçüğün yediğine içtiğine karışır oldu yine, bir akşam eve döndüğümde küçük ablam arayıp halimi hatrımı sorduktan sonra ortancanın yaptıklarından yakındı konuşmuyorum dedi, her zamanki gibi kaale almadım sıradan bir durumdu nitekim...

8 ay geçmesine rağmen küçük ilk kez bu kadar istikrar göstererek küslüğünü bozmadı, ne yalan söyleyeyim ortancanın da kahrı çekilecek gibi değildir, en son apartmanımızın dış cephe boyası yapılırken annemin uykudan uyandırmasına sinirlenip binbir katakulleyle kendini acındırarak evi üzerine yaptırdıktan sonra anneme o sabah şu cümleyi kurması çok sinirime dokundu; "Kendi evimde bile rahat uyuyamıyorum!" Annem bu cümleden sonra 4 aydır konuşmuyor, yanıma çağırdım ama henüz gelebilmiş değil...

Bazı insanların tüm isteklerini yerine getirseniz ve yalnız bir arzusu yerine gelmediğinde sizden kötüsü olmadığını iddia ediyorsa, haddini bildirin, ablanız dahi olsa... N

18 Temmuz 2010




HAYALPEREST


geçmişte hayallerimizle alay edenlere...

Adam vardı, hayal kuran, kurmakla kalmayıp hayallerinin içinde kaybolan... Adam vardı hayalciyle dalga geçen, onu küçümseyen, hakir gören, aşağılayan, hayatta bir baltaya sap olamayacağını tekrarlayıp duran...

Yıllar geçti... Adam vardı hayallerinin peşinden koşmuş, yarısından fazlasını gerçekleştirmiş ve hayallerine yenilerini ekleyen, hayalin birebir gerçekleşmesi değildi mühim olan yaklaşmasıydı biraz, adam tamahkardı, olmadı mı neden diye sorup cevabını da kendi verirdi... Onunla dalga geçen, onu yerden yere vuran tüm insanların karşısında başı her zaman dikti... Utancı yoktu, hayalleri vardı...

İşte belki de, hayalperest olmak bu nedenle çok eğlenceli... Şimdi buradayız, geçmişten gelen hayallerimizin içinde, yarın şimdilerde kurduğumuz hayallerde buluşmak dileğiyle... :) NaKHaR

05 Temmuz 2010




İŞTE ÖYLE BİR EV...

Apartmanın kapısından giriyorsunuz, Hayalet Avcıları'nın dönüşüm esnasında kullandığı asasnsöre binip en üst kata çıkıyorsunuz... Kapılar açılıyor sarı bir kapı karşılıyor koridorda sizi, diğer kapıların hepsi suratsız siyah ve parlak özel bir davete gelmiş gibiler... Ama o kapı alelade bir elbise geçirmiş üstüne, umurunda değil davet...

Sarı kapıyı aralıyoruz karşımızda Fransız tarzı pencereler, stor perdeler... Deniz önündeki blokların arasından bütün pencerelere selam veriyor... Sola dönüyoruz mutfak karşılıyor bizi, henüz yenilmemiş yemeklerin çatal bıçak seslerinin, tezgahın kirli tabaklarla dolu görüntüleri geçiyor gözlerimin önünden, belli ki güzel bir akşam geçirmişiz diyorum içimden...

Ardından ilerliyoruz, girişteki sarı kapının bir yanında beyaz bir portmanto, diğer yanında yine aynı beyaz dişlerini gösteren bir malzeme dolabı...

Dar alanda her şey duvarlara gizlenmiş bir yandaki odaya seğirtiyorum, çeşitli bölmelere ayrılmış duvardan duvara uykusu gelmişçesine gerinen gri gömleğinin içinde beyaz vücuduyla duran bir gömme dolap...

Sahibine şöyle bir sırıtıp, tutuyoruz! narası atıyoruz...NaKHaR

04 Mayıs 2010




KELİMEREKTE

Kelimeler tutuşurdu bir kavgaya
Ben "erek"siz kalirdim,
Adrenalin beynime sıçradığında
Ben erekte olurdum
Kelimeler iterdi, kovalardi birbirini...
İçinden çıkılmaz fikirlerde,
Şehvetin önünde,
Hep düz bir duvar olurdu nokta.
Kelimeler düz duvara tırmanırdı
Ve Kağıdın boşluklarına
Anlamlarını boşaltırlardı...NaKHaR

2010 - istanbul

27 Nisan 2010



HAYATI
AKIŞINA BIRAK!(MA)


Bizim buralarda zaman normal seyrinde işliyor, birkaç aydır çalışıyorum, yaşam bir yerlerde akıp geçiyor, bizimkilerden uzağım biraz, çok daha iyi her şey sanki, içimdeki huzur paha biçilemez…

Candan Erçetin ne diyordu:

"Anlatacak hikayelerim bitmedi henüz
Anlaşacak dostlarım tükenmedi
Yorgunluk kırgınlık hepsi gelir geçer
Her şeye rağmen yaşamak güzel"

1 Mayıs’tan itibaren “blog işçiliğine” kaldığımız yerden devam etmek niyetiyle…
NaKHaR

13 Mart 2010




ÖLÜMLERİM KALIMLARIM - II




Her ölüm erkendir biraz, ama bu kez çok erkendi...

Geçirdiği trafik kazasında dümdüz olan arabadan burnu bile kanamadan kurtuldu, ama Tanrının işaretini göremedi...

Geçtiğimiz günlerde bir gazetenin 3. sayfasında 3 satırlık bir haber oluverdi sonunda, kendi seçtiği, deneyenleri mutlak ölüme ulaştıran bir seçimle, intihar etti... Hala bir şaka diyorum çaresizce...

Her ölüm erkendir biraz... Umarım bedeninin ulaşamadığı mutluluğa ruhun ulaşmıştır... NaKHaR

07 Mart 2010




O GİTMEDEN...


Bir ziyaretimde demiştim; "O kadın bana lazım, lütfen çağırma yanına" dinlemişti beni... Kadının "gel, seni özledim" temalı rüyaları bitmişti...

Yalnızdı, yorgundu uğraşları elişi, temizlik, kadın programları, komşularla hoşbeşten başka birşey değildi... Yediğine içtiğine dikkat etmez, ani hareketlerle bedenini zorlardı hep... Sorardım "iyiyim" derdi...

Bel fıtığı için gittiği hastaneden elinde, çok farklı tellerden çalan hastalıkların, reçeteleri ve ilaçlarıyla geri döndü... 

Endişeliyim...

O gittiğinde, kalan tek kanadım da kırılıyor...NaKHaR - (Annem'e)

01 Mart 2010




KANAAT



İşe başlayalı 2. hafta doldu bugün, o kadar zaman bekledikten sonra pasımı hızla atıyorum, iş yerinde oluşan sosyal yapı ne kadar iyi olursa insanın verimi o kadar artıyor, beklememe deydi nitekim, yapabileceğim bir işe, hoş muhabbetin tellerinde dolaşan muhabbet kuşlarından oluşan bir grup iş arkadaşıyla gün günden güzel geçiyor...

Gaykedi de rahat bir nefes aldı benim kıvranmalarımın bittiğini görünce, Tanrı işini bilir...

Bir arkadaşımın annesi TV'de izlediği bir psikoloji programından sonra acıyarak: "Kızım sen hiç depresyona giremezmişsin, sürekli kendine telkinde bulunan insanlar depresyona giremezmiş." demiş... Düşündümde harbiden ben hiç depresyona girmemişim, sadece ergenlik dönemindeki o kabul sürecimde zoraki birkaç antidepresan...

Ne diyecektim? Ha! İşe başladıktan sonra üç beş firmadan mail aldım "sizinle çalışmak istiyoruz" temalı, sınanıyorum deyip teşekkür ediyorum... Böylesi çok daha iyi, kararsız kalıyorsanız elinizdekilere kanaat etmeye çalışın derim ben...NaKHaR

16 Şubat 2010




OTUZ YEDİ DERECE



Aklım dağılır, ben olurum!
Gidiş gelişlerim,
İçimden yeni hücreler doğurur...
Kalbim kaynar o vakit!
Vücudum kan ter içinde,
Terimden yeni bir can peydah olur...
Evirir çeviririm de önümdeki resmini hayalimin,
Bilemem ne getirir,
Tanrı'nın kaderimdeki eli...

Aklım dağılır, ben olurum!
Otuz yedi derecede.
Nefes nefese,
Titrerim, içim akar!
Getirebilmek için yaşam suyumu
Mumlar yakmalı zıhnimde
Ruhumun karanlık oyunu...

Aklım dağılır, ben olurum!
Tüm saatler sustuğunda
Köşeli bir zevk düşer kasıklarıma
Tangır tungur
Akarken ben sana doğru...NaKHaR



VAZ-CAYDIM-GEÇTİM



İnsan olarak isteklerimiz çok önemli, bunu hepimiz biliyor, bu istekler doğrultusunda hayatımızı, bize sunulan imkanlar dahilinde, yönetmeye çalışıyoruz... Bunun yanında eş dost ve diğer tanıdıklarımızın hayatı hakkında söz hakkı sanıyoruz kendimizi, onların hayatına etki edebiliyoruz fakat, kimse kimsenin kuklası olmuyor, yalnızca fedakarlığı ve özveriyi biraz abartanlar oluyor gerçekten düşünüldüğü vakit...

İnsanız, isteklerimiz var ve olacak da elbet, bazı istekler üzerinde haddinden fazla direttiğimizde ve karşılığında başarısızlık gördüğümüzde farkediyoruz ki aslında arada bir vazgeçmek gerekiyor, ama arada bir, her zaman değil...

Şimdiye kadar elde ettiklerim, elde etmek için bütün gücümle diretmelerimin ürünü, kimi zaman savaşmak olarak algıladığım bir olmayacak duaya amin deme, gerçekleşmeyecek hayalin peşinden koşma durumu...

Bir şeylerden gerçekten vazgeçtiğimde, ortaya nasıl bir enerji çıkıyorsa vazgeçtiğim isteğim ayaklarımın altına seriliyor... Ama değeri göründüğü kadar ahım şahım değil diyorum o zaman işte... Arada bir hastalıklı uzvunuzu kesip atmak gerekir ve bunu yaptığınızda hayatınıza umulmadık bir denge geliyor... Bazen hiçbir şey yapmamak da bir şeydir...

Ben bağımlı bir insanım bütün ilişkilerimde, şimdiye kadar ki arkadaşlarım, ailem, vazgeçtiğim bir çok kişi oldu ve bu vazgeçişlerimden galip ayrıldım hep... Vazgeçiş kararının bana ait olmaması da benim için ekstra bir avantaj sağlıyor, çünkü vicdanen rahat oluyorsunuz, ev tutmak için ne kadar direttiğimi bilenler bilir, sonunda anladım ki tutmak değil mesele devam ettirecek heves önemli olan, yakın bir zamanda bu vazgeçişlerim beni bir kez daha bir adım ileriye taşıyacak, güçlü hissediyorum...NaKHaR

12 Şubat 2010





BAŞKA BİR ŞEY...



Çağdaş dünyanın herşeyi dile döküldüğü, formüle edildiği, terimlerde görünür kıldığı, varoluş atmosferi, eşcinsellik olgusunu öteye toplumun sıradanlığından olabildiğince öteye itiyor. Bu iç gıcıklayıcı konunun hayatımızın her alanında yerli yersiz dile gelmesi ve bizi hala şaşırtmaya, eğlendirmeye, yüzümüzü al al etmeye, dudak ısırtmaya devam etmesinin nedenini, kendimize rağmen belirleyebilirsek, eşcinsel aşk üstüne gerçekten, başka bir dilde ve düzcinsel bir kodlamanın gölgesinde kalmadan farklı birşeyler söyleyebiliriz gibi geliyor bana...

Bu noktada eşcinselliği toplumsal azınlıklarınkinden farklı bir varoluş olarak görüyorum. Empatiyle çözümlenebilecek, bizimmiş gibi yakınlık sağlanabilecek bir konu değil.

Eşcinsel aşk her aşk kadar güzel, her aşk kadar biricik, dünyaya tutulduğunda her aşk kadar kimsesiz ve toplumsal koşullarda her aşktan çok daha fazla savaşçıdır... Her aşk göze aldıklarımızın bir toplamı ise, eşcinsel aşk bu noktada başlı başına bir göze alma, cüret etmedir... Bunun dışında aşklarımızı birkaç sözcükle anlaşılabilir kılmayı amaçlayan düzcinselliğin hegemonyası zaten eşcinsel olalım, düzcinsel olalım hepimizi kısıtlamakta ve kurutmakta değil mi?





Görünürlük mücadelesi veren eşcinseller bu yüzyılların ürünü olan mitolojinin bulutu yüzünden ciddi vakit kaybediyor. Dünyanın düzcinsel sağlamasında "Cinselliğin loş köşeleri" , "Aşkın öteki yüzü" gibi söze bulanan bu hayata giden bütün yollar kesilmiş oluyor.

Eşcinsel aşka edebiyatın hangi kapısından girilir? Mann'ın Eschenbach'ıyla Forster'in Maurice'i aynı tutkuyla mı yazıldılar? Proust'la Rimbout tanışır mıydı? Burroughs, Tennessee Williams'ın dünyasına sığabilir miydi? Stein ile Woof o mektupları birbirine yazarlar mıydı? Gide ile Genet aslında aynı çağda yaşamadılar mı? Sait Faik'in aşkı Nahid Sırrı'nın yazısında karşılığını bulabilir miydi? Bilge Karasu ile Selim İleri aynı iklimin aşkını mı yazdılar? Murathan Mungan kimin akrabası? Küçük İskender hangi eşcinselliği yazıyor? Yazılarında eşcinselliğe yer vermiş bütün yazarların dökümü ve incelenmesi eşcinselliğe nasıl bir duyarlılıkla yaklaşmamız gerektiği konusunda kesin bir sonuca ulaşmamızı sağlayacak mı? Kesinlikle hayır! Her aşkın dünyayla ve nesnesiyle ilişkilenme biçimindeki yeganelik üzerine aydınlanırız olsa olsa...

Bir erkek, bir erkeği: bir kadın, bir kadını sever. Kuracağımız ikinci cümle mutlaka politik olacaktır.

Cogito "Aşk" sayısı, Bahar 1995

04 Şubat 2010


ÜZGÜNÜM, ARDIMDA KALDINIZ

Nereden başlasam bilemiyorum aslında, hayat küçücük beklentilerimi karşılamakta pek bir aheste davranıyor, oysa sizlerin beklentilerini karşılamak için bir robot kadar duygusuz, bir makine gibi ruhsuz ve bir hayvan kadar içgüdüsel hareket etmem gerekiyormuş... Üzgünüm, ne bir robotum, ne makine, ne de bir hayvan, sadece insanım...

İnsan ulaştığı noktada geçirdiği zorlu labirentleri çabuk unutuyor bunu anladım, bıraksaydınız koşmadan önce yürümeye çalışırdım, yürümeden önce ayakta durmaya ve de emeklemeye... Çünkü sadece bir hayvan doğduğu ilk gün ayaklanır ve koşar sendeleye sendeleye... Üzgünüm yapamadım...

Yaşadıklarım normal standartlarda bir insanın kaldırabileceği türden şeyler değildi bunu biliyorum, ardıma baktığımda çeşitli olaylar karşısında ne kadar da güçlü durmuşum meğer, gücümün tükendiği hiç olmamış o zamanlar, şimdi oldu işte, tükendi...



Ağlarken keşke anlatsaydı diyeceğiniz şeyler okuyacaksınız, ama yaşarken anlatsaydım anlayamayacağınız şeylerdi bunlar... Okurken bir amacım vardı aranızda, sizin gibi olmamaktı gayem, siz bilmediniz, kiminiz okumanın gereksizliğinden dem vururken sırtımdaki ağırlaştırdığınız yükle ne engeller aştığımı anlayamadınız... 

Okulda ödevini bütün çocuklardan önce ben yapardım siz görmediniz, sizi en çok ben anlardım konuştuğunuzda, söz alacak yaşa hiç gelmedim nazarınızda, ruhumun en rahat olduğu yer okuldu üstelik, Zoraki de olsa dinleyenler veyahut en küçük başarıyı taktir edenler vardı konuştuğumda, sahte bir destek yoktu ya da yalandan sırt sıvazlanması, benim başarımla konu komşuya hava atanlar yoktu orada boğuluyordum yetişkinlik dönemine kadar bir odamın olmadığı o evinizde...

Onca yıl beklentilerinizi karşılamak için didindim durdum, sadece sizin için değil, dışarıdaki tüm tanıdığım insanların beklentilerini, ilkokul da orta okul mezunu olmak gerekiyordu iş hayatı için, ortaokulda lise mezunu, lisede üniversite üniversitede de yetmiyordu bir tane daha okumak gerekiyordu, iş hayatı diploma istiyordu utanmadan, o diplomayı aldığınızda yanında tecrübe istiyordu görüşmelerde bıyık altından gülerek alaylı takımı yerini alacağınız korkusuyla "reddedildi" damgası vurarak başvurunuza...



Siz bunları hiç bilemediniz ben gitmeden önce, oysa bir dokunsaydınız bam telime, ne türküler söylerdim ağlayarak size, dokunmadınız ve dinlemediniz hayır şimdi satır satır atlamadan okurken bunları bir yandan ağıt tutturacaksınız en sessizsizinden ama ben biri gözyaşı dökmeden de ağladığında bilirdim ve dinlerdim onu...

Bir küçük veda olsun bu size, her zamanki gibi sorularıma sorunlarıma cevap beklemediğim...

Ben Günah Yüklenen Adam... Hayattaki bir kadının oğlu... Kendine odaklı beş kişinin kardeşi, Bir çoğunuzun arkadaşı, bir kaçınızın merakı ve bu dünyada tanıdığım anlayışlı nadir insanlardan birinin sevgilisiyim...

Üzgünüm, hepiniz hayatta kaldınız, ben öldüm...NaKHaR

Bir gün aklımı ve umudumu tamamen yitirirsem ardımda kalacaklara bırakacağım uzun bir nottur...Henüz hayatla savaşımın tam göbeğindeyim...

14 Ocak 2010



BİZ - SİZ - ONLAR!



İş görüşmelerimden henüz umduğumu bulamadım, bulduklarımla yetinmeye çalışıyorum ama bu kez ben onların umduğu kişi olmuyorum...

Kısaca sayısız yere başvuru yapmama rağmen efendim, kimisi askerliği, kimisi tecrübesizliği bahane etti, askerlik bahanesine verecek cevabım var elbet, ama tecrübesizliğin mazereti ne yazık ki yok, zaten tecrübe kazanabilecek zamanı olmuyor ki insanın, firmaların diploma beklentisini karşılayabilmek için... :) Yine de moral bozmuyorum, ama evde oturmaktan sıkılıyor be insan...

Ordan burdan birkaç paragraf yazayım da, sessiz kalabilirim bir süre daha, Annem çevresindeki iki torunla kafayı yemek üzere, Ortanca ve Küçük ablam tıpkı çocukları gibi her şeyden kavga edebiliyorlar haftada bir küsüp sonra yeniden ve yeniden...

Büyük ablam kızlarını evlendirdikten sonra zaman harcama teknikleri üzerinde çalışıyor... Çünkü çocuklar olmayınca can sıkıntısını atıp, zaman harcayacak başka birşey kalmadı ona da...

Büyük abimle hatırlayamadığım uzun yıllar boyunca ilk kez, geçen gün, telefonda, ilk bireysel konuşmamı yaptım... Tuhaftı sanırım buna da alışabilirim zamanla... Kumarı bırakmış, kayınpederinden habersiz eve gidip yengemle ve çocuklarla zaman geçiriyormuş...

Diğerleri kendi halinde... Ben mi? Ben şu sıralar kafamı dinliyorum, evlenmeden evini ayıran ilk çocuk olmanın verdiği huzurla...
NaKHaR