YA DA...
On yıldır evliyim. Güzel bir eşim, dünyada sahip
olabileceğim en mükemmel şeye iki çocuğa, bir kız ve bir erkek, sahibim. İyi
kazandıran bir işim, aile dostlarım, akrabalarım var. Yaz tatillerinde çeşitli
ülkelere seyahat ediyoruz, farklı yerler görmek hem ruhumuzu hem de zihnimizi
rahatlatıyor. Mutluyuz! Mutluyum! Mutlu muyum?
Kendime bu on yıl boyunca bu soruyu soruyorum… Mutlu
muyum?
Bedenim geri çekiliyor, ruhum parçalanıyor, acı
çekiyorum… Vicdanım bir anlamda temiz: “Eşimi hiç aldatmadım!” Bir anlamda acı
içinde kıvranıyor: “Ben bu değilim.”
Yalnız kalmaktan korkuyorum, yalnız kaldığımda
aklıma üşüşen fikirlerden. Kalabalık yerlerde dolaşmayı seviyorum. Kalabalığın
karmaşası aslında kim olduğumu unutturuyor bana, ne olduğumu! Gözlerim açık
sevişiyorum onunla. Eğer kaparsam gözlerimi, tüm korkularım birleşip çıkıyor
karşıma! İçinde olduğum, içinde olmak istediğim şeye dönüşüveriyor; Bir erkek
bedenine…
Uykularım düzensiz… Uykumda bir adam kıskıvrak
yakalayıveriyor bütün ruhumu, bedenime değil ruhuma sahip oluyor. Uyanıyorum,
artık bir bedenle güzeller güzeline, eşime sarılıyorum… Acı içinde bir aşkla!
Ya bu acıya nasır tutacak bu ruh ya da karışacak bir
kuytuda bir adamın kuytularına…
YA DA…
Kendini fark ettiğin, ne olduğunu, aşkı hemcinsinden
umduğunu anladığın anda açılacaksın! Hayal kırıklığına uğratmak pahasına da
olsa seni dünyada var edenleri, senden mutlu bir yuva kurmanı bekleyenleri…
Açılacaksın! Başka yolu yok…
Öz benliğin, ruhun parçalanacaksa ve kırılmaktan
korkuyorsan, DURMA! Reddediliş kırar insanı… EVET! Yalnız da kalırsın ama en
azından “kendinle” kalırsın! Kırıldıkça kavileşir insan...N