31 Mart 2008




UNUTULMAK İSTENEN KÜÇÜK ANILAR SERİSİ - 1

UTANMAK

Daha 4 yaşındayken annemler evin anahtarını evde unutmuş, gece çalışan abimi uyandırmamak adına beni o zamanki evimizin çok da yüksek olmayan balkonuna, evin önündeki bakkalın çatısının da yardımıyla çıkartmışlardı...

Meraklı ve öğrenmeye aç ve açık bir velet olmam vesilesiyle açık balkon kapısından içeri girdim, abim kendi odasında değil salondaki divanda televizyonun karşısında, sadece iç çamaşırı ile uyuyakalmış ve üzerine örttüğü çarşaf mı neyim yere düşmüştü...

Herşey iki dakika içinde oldu, gidip merakla kilotu kaldırıp bakmıştım, manzara iğrençti ufak tefek bir kıl yumağı o anda abim uyanmış ben kapıyı açmaya yönelmiştim...

Annemler kapıdan girerken abimde bana okkalı bir tokat patlatmıştı, annemlerin sorgulayan gözlerine karşılık nedenini kendinde saklı tutarak... :S

Abimi her gördüğümde bu olay aklıma gelir, ve düşünürüm acaba onunda aklına geliyor mudur? diye... Ve her zaman kafamı iki yana silkeleyip kurtulmak isterim bu anıdan.... N

29 Mart 2008




55 KELİMELİK ATMIK :)



"@Tanrıça Artemis"'in mim'ine cevaben.... benden de ancak ve ancak böyle bir öyü çıkardı yani.. :) tam 55 kelime...

Karanlık, nemli bir yerde duruyordu, kurtulmak istiyordu karanlığından, daha önceden yaşadığı, birkaç dakikalık sarsıntıların ardından yanındaki bütün dostlarını kaybetmişti...

Beklediği gün gelmiş o bildik sarsıntının onu sıkıştırmasına, ölümcül darbelerle dışarı çıkmasına sadece dakikalar vardı... Sıkıştı, sıkıştı... yapamayacağını anladığında çok geçti, büyük bir akıntı onu rahat edemeyeceği başka bir bedenin içine sürükledi.... Ve orada durmadan büyüyecekti.... NaKHaR

16 Mart 2008


Mim !
Aslıberry mim’lemiş bizi... Çocuk istismarı konusunda söyleyecek o kadar çok şey var ki ; Aslıberry’nin de dediği gibi tek istismar cinsel istismar değil elbet.

Ben cinsel istismar dışında kalan bütün istismarları yaşamış bir bireyim: Güvensizlik, aile içi şiddet, alay konusu olma, korku, ve sayılamayacak niceleri… Hiç oyuncağı olmamış küçük bir çocuktum, aldıklarımı ya parçalıyor ya da bir şekilde bozuyordum,
içimde yaşadığım tüm depresifliğe karşı bir isyan birikintisi vardı….

Aile sırlarını dinlemekten, bunlara karşı önlem alan tek kişi olmaktan, kimselere bir şey anlatamanın verdiği omuzlarımda ki ağır yük…

Hep “ Asla ve asla aile bireylerinden birine benzemeyeceğim” diyerek daha 4 ila 6 yaşlarında kendime bu konuda sürekli bir telkinde bulundum… annem yeterli olmadığını bize çok fazla belli etti… Sürekli topluma endeksli yaşamak zorunda hissettirildim… İçimdeki aykırı tohumların yeşermesine rağmen…

Bir çocuğum olsaydı diye başlayan bir çok cümle kurdum…

Belki de bu yüzden Nilüfer’in ben daha ilkokul sıralarının tozunu yutarken dillendirdiği ÇOK UZAKLARDA şarkısı çekilen yağmurlu klibiyle benim ilk şarkım olmuştu…. Bu şarkıyı daha okumayı yazmayı bile tam olarak sökememiş bir çocuk olarak ezberlemiş olmak ve müzik dersinde de ilk kez bu şarkıyı söylemiş olmak gerçekten benim için atlatılması güç bir badireye sebep oldu….

O zamanki gırtlak tam bir çocuk gırtlağı, ve sesimi istediğim gibi inceltebiliyordum… Tam da nilüfere yakın bir ses tonuyla söylerim bu şarkıyı…Şu an hala bu şarkıyı dinliyorum bana bütün eskiyi hatırlatır.


Caddelerde Rüzgar
Aklımda Aşk Var
Gece Yarısında
Eski Yağmurlar
Şarkı Söylüyorlar
Sessiz Usulca
Özlediğim şimdi
Çok uzaklarda…

Deli dolu günler
Hayat güzeldi
Kahkalarıyla
Günler geçerdi
Ellerim uzansa
Dokunamam ki
özlediğim şimdi
Çok uzaklarda

Özlediğim hala çocukluğum, uzansam dokunamayacağım tek şey çocukluğum….

Lütfen ÇOCUK İSTİSMARINI DURDURUN!!!

13 Mart 2008




Kumdan Kale

Eril bir gölgenin
Ardına düştü ruh.


Karanlığın Mahrem matemini örten
Renkli bir çingene eteğiydi gün


Yavşak fantaziler vardı akıllarda
Gece yarısı cirit atan
Açık seçik düşler


Elmanın tamamını yiyiyordu Adem
Havva kalakalıyordu
Olduğu yerde ağzı açık.


Gündüz tanrıya tapınırdı insan
Gece kendi uçkuruna


Beli gevşek adamlardık ne de olsa
Etrafımızda fır dönüyordu
Vajinası sarkık kadınlarımız
Belki bu yüzdendir
Ölümlü tanrılara bağlılığımız.


Çok dinledim yobaz söylemlerini
Varsın yıksın
Tanrı denen çocuk
kumdan kalelerimi.

Nakhar 2008-İstanbul

01 Mart 2008


İNSAN + GÜNAH = DİN!

İstavroz çıkardı cebinden kedi
Çarmıha gerilirken isa
Acıyla açılmış gözleri vardı
Gözlerin açık gidildiği türden

Korkunun tepeleme doldurulduğu
Korku kokan bir canlıydı insan

Davut'un son yıldızı kayıyordu uğursuzca
Ve dilek tutuyordu kimileri
Uğur getirsin diye şuursuzca

Düşen çakralarını topluyordu Buda
Ölü tenini yıkıyordu kadın
Ganj'ın kıyısında

Örtülerin gerekliliğini
Soyunduğunda anlıyordu
Mahrem gözler ona dikildiğinde...
Bedenin cazibesini ise
Günahlarından arındığında...

Dine kurban verilenlerle
Şeytana kurban edilenler arasında
Pek de fark yoktu
Nitekim Tanrı'nın da
Şeytan'ın da ihtiyacı yoktu ...

Ve düşünüyordu insan
Günahsız bir din yaratılabilir miydi?
Doğumla ölüm arasında... NaKHaR