10 Temmuz 2015

Sesini D(uygu)r




SESİNİ D(UYGU)R!

Bu sabah çok sevgili(!) Cumhurbaşkanımızın konuşmasını dinledim: “Tam da ben Çin seyahati gerçekleştirecekken Asyalı vatandaşlarımıza yapılan saldırılar bir provokasyondur.” diyordu, haklıydı. Fakat bu kışkırtıcı olaylar yine aynı Devlet Büyüğümüzün “Ey Çin! Haddini Bil!” tadındaki söylemlerinden sonra başlamadı mı? Evlerde zor duran, birilerinin bir şey söylemesini bekleyip, “Tekbir, Allah-u Ekber!” diyerek şiddeti meşrulaştırmaya çalışan, haritada bana Doğu Türkistan’ı göster desem bön bön bakacak bir yüzdelik dilimimiz var. (Kadınlar burkalı, adamlar alabildiğine sakallı, sorsan “Cihat” yapıyorlar.) N


Bu konu hakkında Mehmet Söylemez’in yazılarından derlediğim aşağıdaki kısım çok ilgi çekici, anlaşılır hâle getirmek için ufak eklemeler var: 

Bir kere şu hususu hemen belirteyim. Günlerdir sosyal medyada paylaşılan fotoğrafların çoğunun Uygurlarla hatta Çin’le alakası yok. Aynı zamanda sunulan haberlerin çoğunda da dezenformasyon (bilgi çarpıtma) var. 

Tabi ki Çin, Uygurlara el bebek gül bebek bakmıyor, uzun vadeli bir asimilasyon politikası var ve son yıllarda belirli nedenlerden (haklı demiyorum) artan inanç ve ibadet özgürlüğüne dair kısıtlamalar geliyor. Fakat bunlar yeni şeyler değil. Yani bilinç oluşacaksa oluşması gereken en önemli bilinç Çin’in Uygurlara yönelik asimilasyon politikalarına dair olmalı ve kampanya yapılacaksa bunun aleyhinde kampanya yapılmalı. O şekilde Uygurlara şu anki durumdan daha çok faydalı olunur diye düşünüyorum. Üstelik her şeye rağmen Çin’in yıllardır uyguladığı azınlık politikaları 2015 Türkiye’sinin azınlık politikalarından daha iyi özelliklere bile sahip. Mesela Çin’in tek çocuk yasağı Uygurlara uygulanmıyor. Üniversite giriş sınavında azınlıklara ek puan veriliyor, yıllardır ana dilde eğitim veren okulları var veya sembolik de olsa yıllardır Çin parasının üzerinde Uygurca da yazıların bulunuyor olması gibi… 

Üstelik sosyal medya da yapılan kampanya sadece bilgi çarpıtmayla sınırlı değil. Paylaşılan birçok mesajda maalesef ırkçılık diz boyu gidiyor. Çok basit ve temel bir prensip olsa da şunu belirtmekte fayda var. Birilerinin yaptığı yanlışa karşılık bizim yaptığımız yanlışlarımız yaraya merhem olmaz. Tam tersi haklı iken haksız konuma düşürür. Bir diğer mesele de akıl tutulması. Türk işletmecinin işlettiği Çin restoranını basıp içindeki Uygur çalışanını Çinli zannederek dövmek gibi mesela... Türkiye’de yaşayan Japon aktristi Çinli zannederek (muhtemelen) ırkçı tepki mesajları atmak gibi mesela... Bunlar hep başıboş sosyal medya kampanyasının ürünü oldu maalesef. 

Gel gelelim bu tepkiler neden ortaya çıktı birden bire? 

Aslında yakın dönemde orada yaşanan bir hadise yok. En yakın olarak yaklaşık bir hafta kadar önce polis kontrol noktasında durmayıp daha sonra bir polise çarptığı iddia edilen araçtan çıkan Uygurların bıçaklarla polise saldırması üzerine çıkan çatışmanın 30 kadar Uygur Türkü’nün ölümüyle sonuçlandığı bir olay yaşandı. Bu olay ne türünün tek örneği ne de Uygurlara özel olarak yapılmış bir “Zulüm”. Üstelik bu hadiseyi Uygurların yaptığı bıçaklı saldırılar ışığında düşünürseniz Çin’in bu konudaki hassasiyetini daha iyi anlayabilirsiniz. Çin devleti bu hadiseyi bir nevi kendi 11 Eylül’ü ilan edip dünyaya “Uygur terörizmini” daha çok anlatma bahanesi buldu. Akabinde de eskiden olan inanç ve ibadet özgürlüğü kısıtlamalarını sıklaştırdı. 

Ne gibi mesela? Mesela “İslami kökten dinciliği” artırdığı gerekçesiyle kamu çalışanları, öğretmenler ve öğrencilerin oruç tutmamaları istendi. Bunun yanında propaganda afişleri ile halka dinin gericilik olduğunu ve modernleşmek için dini ritüellerini takip etmekten vazgeçmesi öğütlendi. Oruç konusunda yaklaşık iki yıldır Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistan'daki birimlere bu konuya hassasiyet göstermeleri ve bir şeyler yapmalarını isteyen bildiriler gönderdi. Mesela memurlar, öğretmenler, öğrencilere yönelik gün içinde yemekler verilip, yemek yemeleri istendi... Mesela kamu çalışanlarından oruç tutmama sözü istendi, işte olan biten hadise; üç aşağı beş yukarı bundan ibaret. 

Fakat Türkiye’de bugün itibariyle gündeme getirilen Uygur katliamı vs. gibi bir şey söz konusu değil. Üstelik bu hususta devletten bir şeyler beklemek çok da gerçekçi durmuyor. Zira Erdoğan'ın adeta soykırım diye nitelendirdiği Doğu Türkistan’da yaşanan kanlı olayların olduğu 2009 yılının hemen akabinde 2010 yılında Çin’le ‘stratejik ortaklık’ anlaşması imzaladık ve bu minvalde ilişkiler git gide arttı. Dolayısıyla bugünkü MGK toplantısından Uygur meselesine dair bir şey söylenmemesine de çok şaşmamak lazım. Benim içimdeki bit yeniği “birileri Türkiye’deki milliyetçi duyguları körüklemek istemiş olabilir mi?” diyor. Malum ülkede milliyetçilik son dönem artan bir trend. HDP’nin barajı aşması, YPG-ISID savaşı, koalisyon söylentileri, Suriye’ye girme meselesi vs. gibi mevzular geliyor akla. Ha tabi bir de Ramazan dolayısıyla insanların dini inançlarını sömürme kolaylığı da cabası. Umarım ben yanılıyorumdur. Kendi kendine olan ve büyüyen bir bilgi kirliliğidir. O hâli de hoş değil ama işte kötünün iyisi. Son olarak bu konuda mevzuyu genelde abartarak dünyaya duyuran Uygur lobisi keşke davasına daha iyi sahip çıkabilse diyeyim. 

Olası bir linçe kurban gitmemek için tüm bu yazdıklarımdan sonra şunun tekrar altını çizeyim. Çin Uygurlara ayrımcılık ve asimilasyon uyguluyor, topraklarını sömürüyor. Fakat bunun savunulması yalan yanlış bilgilerle meseleyi anlatıp, ırkçı tavırlarla sağa sola saldırmak değil. 

İsteriz ki Türkiye ve diğer dünya ülkeleri ezilen tüm dünya insanlarının meseleleri hakkında daha bilgili ve duyarlı olsun. El ele verip, zulüm yapanlara gerekli vicdani baskıyı oluşturup yaşanılan tüm bu zulümlere son versin. Ama şiddete başvurarak değil, meşru yollar aracılığıyla!


Bir de ek bilgi Murat Sevinç’in yazısından benzer bir konuda: 

“Anlamakta zorluk çekiyorum hakikaten. Bu ülkede parti liderlerinin ‘evde tuttukları’ potansiyel saldırgan kitleler mi var? ‘Hadi sokağa çıkın’ dense, caddelerde insanları mı boğazlayacaklar? Ne oluyoruz? Türkiye’nin bir hukuk sistemi yok mu? İnsan 2015 Türkiye’sine ‘evde zapt edilmeye çalışan milyonlarca potansiyel katilin var olduğu memleket’ muamelesi yapar mı? Olacak iş mi?” 

Hiç yorum yok: