09 Mart 2021

 


ANKA

Aklımda kırk tilki, kırkının kuyruğu değmiyor birbirine. Birçoğunuz aynı durumdasınız biliyorum. Ben de savruldum biraz, hırpalandım, tükendim. Dip nerede bilmiyorum ama sanırım gördüm, gördük hep birlikte.

 Aile çoğaldı. Evlenen yeğenlerim birer ikişer anne-baba bile oldular. Her koyun kendi bacağından misali onları çoğunlukla kendi hâline bıraktım.

Bize gelince; her iki tarafın ailesinin bildiği, aynı evin içinde bir de köpekle çekirdek aile olduğumuz bir dönem yaşadık. İnsan Atlas gibi, sırtında kendi dünyasının yükünü taşıyor zaten. Kendi sorunlarını bireysel olarak çözmeye çabalıyor. Ayakları bulunduğu yere kök saldıkça kendi yükünü hafifletip bir çınara dönüşüyor bazen. Gölge eden, koruyan. Korumayı biraz abartınca da iş çığırından çıkabiliyor ne yazık ki.

Bizde de böyle oldu. Konuşan, sorgulayan, anlamaya çalışan, anlamayınca öfkelenen, öfkelendikçe karşı tarafa ama en çok da kendisine zarar veren biri hâline dönüşüyor insan. Bu iç içe geçmişliği, bu bağlantıları, köprüleri yıkıp zararın neresinden dönebilirim diye düşünmekten kendimi bir türlü alamadım. “Neden, Nasıl, Niçin, Niye?” Tüm bu sorularım cevapsız kaldıkça yalnızlaştım. Eli, kolu, gözü, kulağı olduğunuz birini öylece bırakamıyorsunuz. Ne zaman ki akıl ve beden sağlığınızı yitirmeye başladığınızı hissediyorsunuz. İşte orası, zurnanın zırt dediği yer oluyor.

2019 Baharında kendimi mecazi anlamda yaktım. Ellerimi açıp, avuç içlerimdeki tek şeyin kendi tırnak izlerim olduğunu fark ettiğimde, bir Anka gibi yeniden doğmaktan başka bir seçeneğim olmadığını anladım. Kapıyı arkamdan çarpmadım hayır. Usulca çektim.

Evrenin bir şekilde bizi bağladığı aile bağlarımız vardı. Bekledim, aylar geçti. Kendimi toprağa verdim. Ektim, biçtim, az yedim, doydum. İşe gitmek zorundaydım, gittim. Kendimi düşüncelerimle yalnız bırakmadım. Ailem, arkadaşlarım, onun ailesi. Kaybettiğim sağlığımı geri kazanmaya, basit şeyler öğrenmeye odaklandım. Belki gelir diye bekledim gelmedi. Arar dedim aramadı. Canı sağ olsundu. Beklediğimi düşündüğü değişimleri göstermek için hazır hissetmiyordu belki de.

2020 Baharında dünyayı kasıp kavuran salgınla, düzenlerimiz de değişti. Bir yıldır evden çalışıyorum. Vaktim olsa da şunu da yapsam dediğim ev içi aktiviteler üretmekle geçiriyorum zamanı. Karton bardakta domates, biber fidesi yetiştirmekle, evde ekmek yapmakla / yemek hazırlamakla uğraşıyorum işten vakit buldukça. Zaman zaman boyama, temizlik, tamirat derken daha önce nasıl zaman geçirdiğimi unutuyorum.

 Uzun lafın kısası diyorum ya hepimizin bir girdabın içindeyiz. Hababam debelenip duruyoruz. Ama yaşıyoruz be, yaşıyoruz. Biri kapıyı çalacak, arayacak diye değil de o kapı zaten bir gün çalacak. O zamana kadar geçen süreyi iyi değerlendirmeye çalışıyoruz.

 Öfkenizden sıyrılın, gündemden uzaklaşın. Kendinize, bugün ben ne yapmak istiyorum tek başıma, diye cevabına çok da yabancı olmadığınız hatta cevabını bildiğiniz sorular sorun. Ve bir yerden başlayın. Olmazsa yeniden deneyin. Kendinizi yakıp toprağa verin gitsin. Anka gibi yeniden doğmak için.

 Sahi, siz nasılsınız? N

4 yorum:

Dr.eamer dedi ki...

Karışığım..

İyi geldi ama okumak. O karton bardaktaki fideleri sabah güneşinde, elimde çayımla izleyip mutlu olmuş gibi hissettim okurken. Sevgiyle kalın..

RuYaYLa dedi ki...

Ne zamandır uğramıyorum buralara.. gelir gelmez ayağımın tozuyla seni okumak ne iyi geldi bilsen.. Ahh dedim benim de içimden geçenleri fısıldamış yine..

Kapıyı arkadaşlarımın büyük bölümü için usulca çekmiştim bende..

iyi miyim ? Pek sayılmaz ama yine de hepimizin içinde küllerinden doğmayı bekleyen anka vardır eminim ki.. Zamanı ve yeri geldiğinde :)

sevgiler nakhar

Yine uzun uzadıya yaz ;)

Bendeniz dedi ki...

En azından buradasın şı tepedeki resmi uyarlayışımız dün gibi, özledim yazmayı paylaşmayı yıllar geçti yaş aldım hep yarını umut görmekten vazgeçmeden, sen nasılsın Nakhar?

Nakhar dedi ki...

@bendeniz; Yaşadığımız sürece o yarının bu gunden daha iyi olacağına dair umutlu olma hali hiç bitmeyecek... Yürüyor koşuyor düşüyor yoruluyor ve her daim yeniden ayağa kalkmayı başarıyoruz bu da lafin gelişi "iyiyim" demenin aslında hiç de lafın gelisi olmadığının kanıtı gibi. "Olabildiğimin en iyisiyim, daha iyi olana kadar en iyi halim bu" şükür :)